Kalp Yetersizliği
28 Ekim 2019

Her yıl Mayıs ayının 2. haftasında düzenlenen Kalp Yetersizliği Günü etkinlikleri kapsamında açıklamalarda bulunan Türk Kardiyoloji Derneği Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu üyesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı  Doç. Dr. Barış Kılıçaslan, kalp yetersizliği sıklığının hızla artış göstererek önümüzdeki yıllarda toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşacağını belirtti.

Kalp Yetersizliği:
Kalbin, vücudun oksijen ihtiyacını sağlayacak miktarda kan gönderememesi sonucu ortaya çıkan kalp yetersizliği, genellikle kalp kasının zayıflığı ile ilişkili olmaktadır. Kalp yetersizliğinin temel iki belirtisi, vücutta sıvı birikmesine bağlı şişmeler ve nefes darlığıdır. Sıvı birikmesi, vücutta doku ve organlarda meydana gelebilmektedir. Akciğerlerde su toplandığında, özellikle sırtüstü yatıldığında daha belirgin hale gelen nefes darlığı ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple kalp yetersizliği olan kişiler geceleri nefes darlığı ile aniden uykudan uyanabilmektedirler. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de 1,5-2 milyonun üstünde kişide kalp yetersizliği olduğu biliniyor ve önümüzdeki 10 yıl içinde toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Kalp yetersizliği belirtilerinin farkına varamıyoruz
Kalp yetersizliğinde genel olarak erken tanı ve düzenli tedavi oldukça büyük önem taşımaktadır. Kalp yetersizliği bulunan hastaların 5 yılda yüzde 50’si kaybedimektedir. İlerlemiş kalp yetersizliğinde 1 yıllık yaşam beklentisi yüzde 50’dir. Oysa kalp yetersizliği uygun tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalıktır.  Erken evrede tanısı konulmuş olan hastalığın ilerlemesinin engellenebilme şansı yüksektir. Fakat tanısı çok geç konulmuş kalp yetersizliğinde kalbe verdiği zarar durumuna göre tedavide başarı oranları azalmaktadır. Ülkemizde yaygın bulunan hipertansiyon, obezite, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği ve kalp damar hastalığı nedeniyle toplumumuz kalp yetersizliği gelişimi açısından yüksek risk altındadır.

Kalp yetersizliği kendini egzersiz ile nefes darlığı, çabuk yorulma, bitkinlik, gece idrara çıkma ve ayaklarda ödemin meydana gelmesi gibi belirtiler ile gösterir. Ancak bu belirtilerin doğru yorumlanamaması ve farkındalık eksikliği nedeni ile tanı ve tedavi de geç kalınabiliyor. Kalp yetersizliği olgularının yüzde 50’sini 60 yaşın üstündeki bireyler oluşturuyor. Genel olarak toplumda görülme oranı yüzde 3 iken, bu oran 70 yaş sonrası yüzde 10 ve 80 yaş sonrası yüzde 15-20’ye çıkıyor. Avrupa ve Amerika’da kalp yetersizliği yaş ortalaması 70’e kadar çıkarken ülkemizde ortalama 62’ye kadar iniyor. Diğer bir deyişle Türkiye’de kalp daha erken yoruluyor. Modern tedavi yöntemleriyle kalp krizi, kalp damar hastalığı, kalp kapak hastalıkları, hipertansiyon ve şeker hastalığına bağlı ölümler engellenerek yaşam süresi uzatılabiliyor. Ancak bu hastaların büyük bölümünde zamanla kalp yetersizliği gelişmesinin önüne geçilemiyor. 

Erken Teşhis Hayat Kurtarıyor
Erken teşhis ile kalp yetersizliğinin sebep olduğu hayati risk azaltılabilmektedir. Kalp yetersizliği yaşam boyu devam eden kronik bir hastalıktır. Beslenme alışkanlıklarını değiştirmek; örneğin tuzlu zeytin, turşu, peynir gibi gıdaların az tüketilmesi ya da hiç tüketilmemesi, tansiyondaki yükselmeyi engelleyerek ve kalbin iş yükünde azalmaya bağlı olarak kalp yetersizliğini rahatlatabilir. Sigara ve alkol kullanımı kesinlikle bırakılmalı, aşırı kilo varsa dengeli beslenme ile kilo verilmeli ve sıvı alımı vücuttaki ödemden dolayı kısıtlanmalıdır. Hastalar hafif tempoda, yorulmayacak şekilde egzersiz yapması önemlidir. Kalp yetersizliği gelişimini engellemek, gelişmişse ilerlemesini yavaşlatmak ve ileri olgularda yaşam süresini uzatıp yaşam kalitesini yükseltmek toplumun kalp yetersizliği konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlenmesi ile mümkün olabilir.  Son olarak doktor, hasta ve hasta yakını ilişkisinin kalp yetmezliği tedavisinin başarısında çok büyük bir rol oynamaktadır.